yeceksin. 

Neden 

genç 

olmadığının 

hikâyesini sana yorgunluğun 

anlatacak. Neden yaşlı olama-

yacağının hikâyesini her yaşa-

dığın olaydan bir yazı çıkarmak 

gibi bir dinçliğe sahip olma po-

tansiyelinden dinleyeceksin. On-

lardan ve onların bildiklerinden 

kimi zaman güzel kimi zaman 

kötü şeyler duyacaksın. Onlar… 

Herkes biliyor. Onlar, herkes. Sa-

yıca benden daha fazla, sayın-

ca tek tek kendilerinden de faz-

la, sayıca senden daha çok olup 

senin kendin hakkındaki görüş-

lerinin tam tersini söyleyenler. 

Bir de bu söylediklerine seni de 

inandırma çabaları. Ah! Bu tatlı 

ve sevimli çabaları…

Peki genç değilsin ve yaşlı da de-

ğilsin. Elbette kafanı karıştırıyor 

bu belirsizlik. Bir hatırada donup 

kalmak, bir manzaranın maska-

rası olmaktır artık pencereden 

dışarıya bakmak. Manzarayı ki-

min bozduğu malum görünür. 

Biliniyor sanılır. Çünkü bir tutam 

fikir, biraz rahatsızlık, biraz söz 

ve ismi pek duyulmamış bir ga-

zetede yayınlanan bir yazı haber 

vermiştir bütün çatlaklardan. 

İnsanlar artık sabitleştirdikle-

ri ve asla esneklik göstermedik-

leri fikirlerini sakız gibi çiğniyor-

larsa ağızlarında ve oluşan tükü-

rüklerini yutuyorlarsa onlar hep 

kendini yeniden doğuruyor de-

mektir. Hafızın kabrinde her gün 

yeniden kanayan rengiyle açan 

bir gül kadar aşkla değil. Her 

gün yeniden oluşan karaciğe-

ri didik didik yenilen Promethe-

us Desmotes’in kaderi gibi tan-

rı cezası da değil. Şimdi yaş unu-

tulan bir mesele senin için. Artık 

yaşını hissetmiyor olduğun bu 

yerde yukarıda bir pencere ara-

maya koyulacak gözlerin. İçin-

de sözlerin yazılmamış bir mek-

tupçasına samimi titreyişi yükse-

lip duracak pencerelerden man-

zaralara doğru. Senin gibi daha 

pek çok kişi manzaralara doğ-

ru süzülüp bir yer bir yuva bula-

cak kendine günlerce pinekleye-

bileceği. Uzunca bir sürede gö-

rülüp ardında kısacık kesitler bı-

rakan bir rüyanın uykusunda ol-

duğunu derince düşünüp şüp-

helere kapıldığın bu yerde yaşı-

nı hissetmiyor olabilirsin. Yaşına 

girmedin belki de henüz. Bir ya-

şın yok senin. Velhasıl artık do-

nuk bakıyorsun etrafındaki olay-

lara ve susmayı daha kolay ka-

bulleniyorsun. Her şey bir başka 

şeyin tekrarı: konuşulanlar, ya-

pılanlar, varmak istenen yerler, 

ulaşılmak istenen hedefler, güce 

sahip olma telaşı, herkesin her-

kesten beklediği maddi çıkarlar 

ve herkesin herkesten bekledi-

ği manevi çıkarlar. Yine herkesin 

herkesten beklediği olası birçok 

çıkar daha. Artık kolayca başı-

nı alıp gidemiyorsun. Gideceğin 

ya da gitmeyi düşündüğün yer-

lerde artık seni çeken bir şey yok. 

Ben mi? Beni sorma. Senin uyku 

sandığın bu uzun metraj yerde 

yer yer sıkılıyorum. Bunalıyorum 

da. Ama içime öyle bir hüzün 

kuşu kondu ki. Pencereden tam 

karşıya baksa beni de görecekti 

orada. Yazısını yazarken arkasını 

dönse ben yine oradaydım. Ses-

siz ve felçli bir hasta gibi. Müda-

hale edemeden ama orada öyle-

ce etkilenen. Çamurlu ayakkabı-

larda, evin etrafındaki kötü gö-

rünüşlü otlarda ve dağınıklık-

ta… Ben burada hiçbir şeyin ya-

bancısı olmadan, hiçbir şeyi ya-

bancılamadan öylece bakıyo-

rum, köyle otel arasındaki mesa-

feyi yürüyerek aşan çocuğa. Bir 

yaşıma daha giremeden yaşsız 

başsız oturuyorum bu yerde. 

AHİ

EVRAN

AKTÜEL 

57